Quantcast
Channel: fotoritim arşiv » NİSAN 2009 SAYISI – APRIL 2009 ISSUE
Viewing all articles
Browse latest Browse all 10

Fethi Sabunsoy : Kahvehaneler

$
0
0


Hatırasına saygı ile… Fotoritim

SADE BİR KAHVE ÖYKÜSÜ





Fotoğrafla uğraşanlar bilirler, uzun soluklu çalışmalar başka bir tutkudur. Ya geçmişten bilmediğiniz bir dürtünün sebebidir başlangıcı, ya da kendiliğinden gelişmiştir. SABUNSOY’un Kahvehaneleri, işte böyle bir başlangıç taşıyor. Dostları ile fotoğraflanabilir konular üzerinde tartışırken bu konu ortaya atıldığında, pek de hoşlanmadığını belirtir her ropörtajında.



“Aslında önce sıcak bakmadım. Geçmişimde kahvehanelerle ilgili olumsuz anılarım var. Sürekli kahvehanelere giden bir insandım. Orada kötü günlerim geçti, açıkçası. Yaşadığım semti değiştirince ayağım kesildi kahvehanelerden, çünkü eski semtte arkadaşlarımız hep kahvedeydi, orada buluşuyorduk.” diye itici bir gücü, bir başlangıç öyküsü var çalışmasının. Fethi’nin geçmişte yaşadıkları, onun kahvehane fotoğraflarına da yansıdı; onlardan biri gibi doğal ve içtendi kareler. İşte bu nedenle, dürüst bir geçmiş zaman hesaplaşmasıgelip yerleşti bu fotoğraflara.



Neden kahvehaneler veya kahvehane diye sorulduğunda ise, Sait Faik yetişiyor Fethi’nin yardımına. Bir yazısında Sait Faik, kahvehaneleri; dekansız, doçentsiz, yüksek bütçesiz, fakültesiz ve yüzde yüz bağımsız üniversiteler olarak tanımlamıştı. Ne demiş Sait Faik; “Bağımsız üniversiteler, insanların nabzının ne yönde olduğunu, hızlı mı yavaş mı atıyor, yoksa hoplamalar mı var, şip şak ortaya koyar.” İşte, toplumun nabzının attığı bu yer, Fethi’nin olmaktan çok hoşlandığı, insanı soluduğu ve karelerine sığdırdığı mekanlar olmaya başladı.



Çalışmanın başlangıcında ve kendi ifadesi ile “ısınma turları”nda, insanları rahatsız etmemeye özen göstermiş, onlaral birlikte olmuş, kendini kabul ettirmiş. İstemeyerek de olsa yeniden kahvehane yaşamına dönmüş ve onlarla birlikte solumaya başlamış sigaranın dumanını, yeni demli çay kokusunu. Yoksa nasıl çekerdi, tavlada mars olunca sinirlenen adamın ruh halini ya da sohbetin en koyu kıvamını.



Kahvehane kavramında “ müdavimlik” vardır. Fethi ise ne bir mahallenin, ne de bir kentin kahvehanesinin müdavimi oldu, tüm çalışmasında. Mahalleleri, kentleri dolaştı önceleri, her yerin kendine özgü hikayelerini yakaladı karelerinde. Sonra kentlerde de yetmedi, aynı kültür beşiğinden gelen komşu ülkelerde dolaştı. İran, Suriye ve Yunanistan. Farklılıklar ve benzerlikler ayrı bir konu oldu, fotoğraflarında. Komşu ülkelerin kahvehane kültüründe ortak özellikler var. Fark nerede? “ Yunanistan’daki kahvehanelerin farkı, daha düzenli olması; kahvenin yanı sıra bira da içilebiliyor, ayrıca bayanlar da rahatça gidebiliyor kahvehanelere. İran’ı düşünürseniz orada nargile kültürü yoğun. Onlar “çayhane” diyor. Çay ve nargile içiliyor, oyun yasak. Suriye’de ise kültürümüzün aynısı, bazı yerlerde bayanlar da rahatlıkla gidip gelebiliyor” diye özetliyor bir ropörtajında.



Bu yolculuklardan çıkan binlerce karenin bir de karanlık oda finalleri vardı. Karanlık oadad geçen uzun saatler sonunda çıkardığı sonuçları biz dostları ile paylaştığında, siyah-beyaz baskılarını hayranlıkla ve gıpta ile izledik. Otuz yılı aşkın fotoğraf yaşamında çoğu zaman birlikte olduk, çekimlere birlikte gittik, sergiler açtık; onun “az ve öz konuşmasını”, fotoğraflarındaki sadeliği ile yansıtmasını takdirle karşıladık. Kahvehane gibi kalabalık, yoğun sigara dumanlı, hareketi ve insanı bol bir mekandan, detayı ve mekanın, anın ruhunu yakalamak için Fethi’nin gözüne ve gönlüne sahip olmak lazımdı. O, bu harmandan sade bir kahvenin tadındaki bu fotoğrafları çıkardı ve önümüze serdi. Yoğun telve kıvamında, yaşam kadar gerçek acılıkta ve dozunda.



Fotoğrafların damağımızda nefis bir demli çay ya da kıvamında kahve tadında kalacak.



Işığına, gözüne, gönlüne, emeğine saygı ile dostum.



Sefa ULUKAN




IT IS A PLAIN COFFEE STORY…



Those who are in photography business well know that long term works are a different sort of passion. Maybe it all started with a motivation from the past, or simply it has developed on its own. SABUNSOY’s “Coffeehouses” started as such. When this issue comes up in chats on photography, Fethi always states that he doesn’t like to discuss this topic.



“Initially, I was not wholehearted for this project. I have bad memories of coffeehouses. I used to go to coffeehouses all the time. Frankly, I had bad days there. When I moved out of my neighborhood I quit going to coffeehouses. It was the meeting place where I got together with friends”. This is how he explains the motivating force of his project. Fethi’s past is reflected in his photographs; all shots are natural and heartfelt. Honest confrontation with time is settled in these photographs.



Sait Faik comes to rescue Fethi when asked why he chose coffeehouses. In one of his essays Sait Faik describes coffeehouses as hundred percent independent universities without deans, professors, schools and high budgets. He once said “Independent universities quickly present you with your pulse rate, be it fast or slow, or if there is any fluctuation”. Thus, this place where society’s heart beats has become a place where Fethi enjoys and takes his shots.



At the start of the project as he puts it “in the warm up period” he showed utmost attention in not bothering people, he has become one of them and therefore got accepted. Unwillingly he has returned back to coffeehouse life and breathed cigarette smoke and smell of freshly brewed tea. Otherwise, how could he capture the mood of a man just beaten in a backgammon game or spirit of a deep chat?



In the coffeehouse culture there is the ”frequenter” concept. Fethi never became a frequenter of a neighborhood nor a neighborhood’s coffeehouse in any of his works. He wandered around in the cities and neighborhoods to begin with, and captured unique stories in his shots. Cities were not enough for him; therefore he went to neighboring countries with similar cultures, Iran, Syria and Greece. Differences and similarities became subjects in his photographs. There are similarities of neighboring countries’ coffeehouses. Where is the difference? “Coffeehouses in Greece are more orderly, you can have beer as well as coffee and ladies are welcome. Take Iran, water pipe culture is more intensive. They call themselves ’1eahouses”. They drink tea and smoke water pipe and games are forbidden. Syria’s coffeehouse culture is similar to ours, and in some places ladies are easily welcome”. This is how he summarizes in one of his dialogues.



Thousands of shots from these journeys of course had dark room finals. When he shared his results from long hours in the dark rooms we were awed with admiration and adoration of his black-white prints. We were together most of the time in his thirty plus years of active photography life, we went on photographic trips together, and had mutual exhibitions. We appreciated his reflection of “little but true talk” attitude on purity of his photographs. You have to have Fethi’s eyes and heart in order to capture the detail and spirit of the moment of a crowded, smoky, and active coffeehouse. He presented us with photographs at the taste of plain coffee from this blend. At the thick coffee consistency, hot and at right dose just like real life is.



Your photos will stay with us forever as the taste of delicious brewed tea and coffee.



Full respects to you my friend, for your light, eyes, heart and your effort.



Sefa ULUKAN
















KAHVEHANE Mi, CAFE Mi?



Kahvehane yerine günümüzde “cafe” demeyi tercih ediyoruz. Kahvehane denince dudak büküyor; “cafe” denince ise hakkında olumlu şeyler düşünebiliyoruz. Oysa bırakalım bütün bir Doğu’yu, sadece İstanbul’da altı yüz küsur kahvehanenin bulunduğu 1560-70′lerde, Paris’te tek bir “cafe” bile yoktu. Paris’in ilk kahvehaneye sahip olması için daha uzun bir süre beklernesi gerekiyordu. Paris’in ilk kahvehanesi 1686′da açıldı.



Kahvehanenin “cafe”ye dönüşme hikayesi istanbul üzerinden gerçekleşti. İstanbul’da ve Doğu’da kahvehane idi, Paris’te “cafe” oldu. İstanbul, kaynağın aslı da kendisi olduğuna bakmadan, kahvehane kültürünü geliştirmek yerine Paris versiyonunu tercih etti. Bugün bölgemizde hem kahvehaneye, hem de cafeye rastlıyoruz; kelimenin sade anlamındaki bazı kahvehanelerin bile kendilerine “cafe” demeyi tercih ederek güncel beğenilere yakın bir imaj vermeye çalıştıklarını gözleyebiliyoruz.



Kahvehane yerine “cafe”nin tercih edilmesini Avrupa merkezli dünyanın sorunlarından biri sayabiliriz. Ancak bu bir yere kadar doğru olabilir: Çünkü bugünkü “cafe”ler, Avrupa’da yaygın olarak Paris’te değil; endüstrileşmenin anavatanının başkentinde, Londra’da açıldı. Kahvehane burada tüccarların, sigorta şirket temsilcilerinin bir araya geldiği mekan olarak. gelişti. Buna rağmen, ülkemizin de içinde olduğu Avrupa’nın tesirindeki dünyanın, kahvehanenin ingilizce değil de Fransızca versiyonunu benimsemiş olmasını, Fransız Devrimi’nin dünyadaki tesirine bağlayabiliriz. Dünya, orijinine bakma ihtiyacı hissetmeden Paris üzerinden gelen yenilikleri benimsemeyi, o şeyi Paris’le, yani aydınlanma ve modern dünyayla eş saymayı tercih etti; oradan gelen hemen herşeye insanlık için olumlu bir gelişme kabul etti ve öyle içselleştirdi. Cafe, bunlardan sadece biri; ikinci bir örnek gerekirse “bulvar”ın da benzer bir yolu takip ettiğini söyleyebiliriz.



Kahve gibi kahvehane de Arap kökenli. Ancak ilk kahvehanenin ya da benzer ilk mekanın nerede ve ne zaman açıldığını gösteren bir belgeye henüz ulaşılamadı. Döneminin ve bölgenin Paris’i olan Medine, Mekke ve Kahire’de 1400′lerin ilk çeyreğinden itibaren kahve içildiği kanıtlanabildiğine ve bunda birleşilebildiğine göre, bunun toplu içildiği mekanların da burada olduğundan yola çıkılabilir. Ancak, bunu gösteren en eski belge 1511 tarihini taşıyor. Kahvehane 1550′lerde iki Suriyeli tarafından İstanbul’a geldi ve burada hızla benimsendi. “Cafe” İstanbul’dan Paris’e zıplayarak gitmedi. Kahveyi Avrupalılara iradelerinden bağımsız Türkler öğretti. İlk kahvehaneyi bir Türk açtı.



1686′da Avusturya ordusuna esir düşen Osmanlı askerlerinden 840’1 Münih’e gönderilince, bunlar arasında bulunan, din değiştirip Josef Ferdinand Schönwein ismini alan Türk, 1721 ‘de ilk kahvehane denebilecek mekanı açmış oldu. Bu anlamda Münih, “cafe”nin Avrupa’daki gizli başkenti oldu. Kahvehaneler o zamanlar 35 bin nüfuslu Münih’te değil, o vakitler bölgenin bir başka uygarlık merkezi olan Viyana’da gelişti. Ancak dünya bu tür detaylara bakmadan Viyana ya da Londra değii de, kahvehanenin Paris versiyonunu benimsedi.



Topraklarımızda da böyle oldu. Tanzimat’tan sonra İstanbul’un kahvehane zevkini Paris idare etti. Beyoğlu, Galata ve Divanyolu ve Beyazıt’ta bu tarzda yeni kahvehaneler açıldı, buralara şık İstanbul beyleri toplanmaya başladı, ancak kahvehane ziyaretçileri arasında kadınlar olamadı. 20. yüzyılın başlarında ise Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Şekip Tunç, Hasan Ali Yücel, Ali Mümtaz Arolat gibi dönemin ünlü isimlerinin toplandığı, edebiyat ve sanat konuşulan kimi kahvehaneler olduysa da genel olarak bu kahvehaneler “erkeklerin toplandığı, çoğu zaman da zaman öldürülen yer” imajını yıkamadı. Sonuç olarak “kahvehane” bu imajıyla zihinlerde yer edindi, öyle kaldı; “kahvehane” ile “cafe” bir yerde buluşmak yerine iki ayrı form olarak gelişti. Bugün de iki ayrı yerde duruyor.



İşte Fethi Sabunsoy, Paris’te “cafe”ye dönüşen, hep erkeklerin boş zaman geçirdikleri yer olduğu inancıyla çoğu zaman burun kıvrılan kahvehanelere objektifini yöneltiyor. Sabunsoy’un çalışmasını bu nedenle “cafe’nin orijinine bir bakış olarak da yorumlamak mümkün. Dün ile bugün arasındaki en açık fark, günümüzdeki kahvehanelerde geçmişe oranla çok daha az kahve içilmesi. Fethi Sabunsoy’un fotografik yaklaşımında yergi ya da methiye yok. Sözü, mekanı paylaşanlara bırakıyor; oradaki insanları anlamaya,herhangi bir abartıya müsaade etmeden aktarmaya çalışıyor. Bu aktarmanın üzerinde durulmalıdır.



Fethi Sabunsoy’un bu fotoğraflarındaki kompozisyon fotoğrafçının sahip olduğu fotografik düzeyi ele veriyor. Bu nedenle kahvehaneler çalışmasını, onun olgunluk döneminin bir ürünü saymak yanlış olmaz. Ayrıca araç olarak fotografik dilde usta olduğu söylenmelidir: Teknik gelişmelere pek takılmadan ve kimi küçük-büyük objektif numaralarına hiç gerek duymadan, usta bir dil kullanarak sözü mekanı anlamlı kılan en önemli şeye, insana bırakıyor. Bu ustalığın, fotoğrafçının insanlarla kurmayı becerdiği ilişkide de görüldüğü söylenmeli ve bunun üzerinde durulmalıdır. Bu kitapta iki önemli katkıyı bir arada bulabiliyoruz: Fotografik olarak olgun bir çalışmayla karşı karşıya olduğumuzu fark etmekte gecikmiyoruz; ayrıca kitap bize hem unutulan ya da ihmal edilen bir mekanı anlatırken, hem de bize kahvehaneden cafeye uzanan uzun yolculuk üzerinde düşünmemizi sağlıyor. Bu nedenle bu çalışma, fotoğraf kitaplığımıza olduğu kadar kahve-kahvehane literatürümüze bir katkı olarak da değerlendirilmelidir.



İlker MAGA




COFFEEHOUSE OR CAFÊ?



We prefer to say “Cafe” over “Coffeehouse” these days. When we hear the term “coffeehouse” we frown where as hearing “café” makes us think positive. However, in the period where there was not a single ” café ” in Paris there were six hundred coffeehouses alone in Istanbul in the 1560-70′s, not counting the ones in East. Paris had to wait for a long period to have a single coffeehouse.



Her first coffeehouse opened up in 1686. Transformation from “coffeehouse” to ” café ” was thanks to Istanbul. The place was “coffeehouse” in Istanbul and East, and ” café ” in Paris. Even though Istanbul was the source of the coffeehouse culture, she preferred Parisian version to improve on that culture. Today we run into both coffeehouse and cafe in our region, although some coffeehouses in the simplest sense of the meaning prefer to call themselves ” café ” to portray a popular image.



Favoring ” café ” over “coffeehouse” could be regarded as a world problem of European origin. However this could be true only up to one point since cafes were not extensively opened up in Paris but opened up in London – capital of the country responsible for mass industrialization.



Coffeehouses developed as the meeting place for the traders and insurance agents. The main reason for preference of the French term instead of the English term by the whole world which was under the European influence, like our country, is due to effect of French Revolution. World, without having to look at the origin, matched anything that came over from Paris as a sign of modernity and enlightment, and thus accepted everything as a positive improvement for humanity. Café is just on of those, we can mention “boulevard” as another.



Coffeehouse is an Arabic term just as coffee is. However there is not a single document showing the exact where abouts and dates of first coffeehouses or similar places. Since there are proofs showing that coffee was drunk in the first quarter of 1400′s at Medina, Mecca and Cairo, places considered being the Paris of the region at that period, we can assume there were places for mass consumption of the substance. The first documents showing this argument is from 1511. Two Syrians were responsible for bringing “coffeehouse” to Istanbul in the 1550′s and it was quickly accepted. “Café ” did not fly into Paris; independent Turks taught coffee to Europeans. First coffeehouse was opened by a Turk.



When 840 of the captive Ottoman soldiers from the defeat of 1686 to Austrians were sent to Munich, one of the soldiers, renamed Josep Ferdinand Schonwein, converted to Christianity and opened up the first coffeehouse in 1721. Therefore, Munich became the hidden capital of ” café ” in Europe. Coffeehouses later spread more in another center of civilization, in Vienna rather than Munich, a city of only 35,000 inhabitants. However, the world did not look into those details; it simply preferred the Paris version over the Vienna or London version. This was also the case in our country. After the “Tanzimat” period Paris took control of Istanbul’s coffeehouse taste. New coffeehouses of that style sprung in Beyoglu, Galata, Divanyolu and Beyazlt, gentlemen from Istanbul met in those places although it was not open to ladies. Even though Vahya Kemal, Ahmet Ha~im, Ahmet Hamdi Tanplnar, Mustafa $ekip Tuny, Hasan Ali Yücel and Ali Mümtaz Arolat met and talked about literature and arts in some of these coffeehouses in the early 20th century, this was not enough to erase the image of coffeehouses as “places where men meet and kill time”. As a result, “coffeehouse” settled in our minds with that image; “coffeehouse” and ” café ” departed as two separate forms instead of being one. This is still true today.



Here we have Fethi Sabunsoy aiming his camera to coffeehouses converted to cafes in Paris, the place wheremen kill time and therefore frowned upon. Therefore, it is possible to interpret Sabunsoy’s work as a look into origin of cafes. The biggest difference between past and present is that less coffee is consumed in present coffeehouses. There is no place for satire or appraisal in Fethi Sabunsoy’s photographic approach. He leaves the sentences to those who share the place, and tries to tell and understand those people without any exaggeration. This narration is something that we should keeping our eyes on.



The composition in Fethi Sabunsoy’s tells us about the photographic level the photographer has. Therefore it would not be wrong to say his coffeehouse series is a result of his maturity period. We must also say that he is a master of photographic expression. Without having to be stuck at the technical developments and the need for big-small lens, he prefers to leave the sentences to what makes the place meaningful: the men. This mastership is also seen in the relationship set between men and the photographer, and should be told as so. We can find two important contributions in this book: We are quick to determine that we are facing a mature photographic work, and the book reminds us a about a long forgotten and neglected place and thereby makes us think deeply about a long journey from “coffeehouse” to ” café “. Therefore, this book should also be considered as a contribution to our coffee-coffeehouse culture as well as to our photography library.



İlker MAGA




















Fethi SABUNSOY Hakkında



1950 yılında Adana’da doğdu. İlkokuldan sonra bir fotoğrafçının yanında çırak oldu. Aktif fotoğraf yaşamı 1975 yılında başladı.



1978 yılında Çukurova Üniversitesi’nde fotoğrafçı ve kameraman olarak göreve başlayan Fethi SABUNSOY, TRT ve Ç.Ü. işbirliği ile Çukurova Üniversitesi’nde altı yıl TRT kameramanlığı yaptı.



Ortaokul ve lise eğitimini dışarıdan tamamlayıp, 1992 yılında Ç.Ü. Eğitim Fakültesi’nin Resim-İş Eğitim Bölümü’nü kazandı.



1996 yılında bu bölümün Grafik Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldu. 2000 yılında Ç.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölüm’üne öğretim görevlisi olarak atandı.



AFAD (Adana Fotoğraf Amatörleri Derneği) ve merkezi Almanya’ da Bulunan “Kooperative Für Fotografıe” üyesi olan Fethi SABUNSOY, 1992 yılında “AFIAP” unvanı aldı.



Almanya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyet’inde kişisel sergisi olan Fethi SABUNSOY, birçok ülkede karma sergilere katıldı. Macaristan Fotoğraf Müzesi, 6’sı “Kahvehaneler” serisinden olmak üzere, sanatçının toplam 11 fotoğrafını koleksiyonlarına dahil etti.



Siyah-beyaz belgesel fotoğraf çalışan Fethi SABUNSOY’un, “Kahvehaneler” albümünün yanı sıra bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalarından derlenen “Sabunsoy” adlı bir kitabı da bulunmaktadır..



Fethi SABUNSOY, 16 Nisan 2007 tarihinde gözlerini sonsuza dek kapattı”¦




Kahvehaneler Fotoğraf Albümü:

Fethi Sabunsoy’un “Kahvehaneler” Fotoğraf Albümünü temin etmek için iletişim bilgileri:

Dr.Sefa ULUKAN
0535 39 458 39





FOTORİTİM ARŞİVİNDEN :


Fethi Sabunsoy : Son Kareler



Tüm Hakları Saklıdır © All Rights Reserved


www.fotoritim.com Sitesinde Bulunan Yazılı ve Görsel Eserlerin Bütün Hakları ve Sorumluluğu Eser Sahiplerine Aittir.


All Images and Text Published in www.fotoritim.com are Copyright © Protected by The Author, All Rights Reserved.


Use By Author Permission Only.

Fethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : KahvehanelerFethi Sabunsoy : Kahvehaneler

Viewing all articles
Browse latest Browse all 10

Latest Images